Vefatının üzerindne 16 yıl geçen  Zeki Soyak 1975 yılında 70’li yılların kaos ortamında solcu öğretmenlerin kurduğu TÖB-DER'e ve sağcı öğretmenlerin kurduğu Milliyetçi Öğretmenler Derneği'ne karşı kurulan MEF-DER'in genel başkanlığını üstlenmiştir. Habername'de Erol Battal, hem Zeki Soyak'ın verdiği mücadeleyi hem de Mefkureci Öğretmenler Derneği'nin çalışmalarını anlatıyor. İşte o yazı: 

Hilful fudul’dan, Ahilik teşkilatlarına; derneklerden, cemiyetlere; vakıflardan, sendikalara; insanlar fırsat buldukları her dönemde, zamanın imkan ve şartlarına göre sivil örgütler kurmuşlar ve inandıkları değerlerin mücadelesini, bu sivil örgütler aracılığıyla vermeye çalışmışlardır.

Halkıyla barışık devletler, bu örgütleri; devletin ulaşamadığı alanların kuşatıcısı, eksiklerinin gidericisi; devlet adına iş görenlerin denetleyicisi, haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin engelleyicisi olarak görmüşler ve bunların güçlenmesine zemin hazırlamışlardır.

Bizde ise, devlet adına iş görenler, kendilerini devlet zannettiklerinden; bu örgütlerin, görevleri gereği, getirmiş oldukları eleştirileri, devlet karşıtlığı olarak değerlendirmişler ve bu yapılara karşı hep bir savaş halinde olmuşlardır. Bu örgütleri, yok etmeği hedeflemiş, yok etmeye güçleri yetmediğinde de etkisiz bırakıp, kendi denetimleri altına almanın mücadelesini vermişlerdir.

Bu ülkenin dindar kesimleri de, ihtiyaç duyulan her dönemde, bütün zorluklarına rağmen sivil örgütlenmelerin içerisinde olmuş, ancak dindarların örgütlenmeleri, ekstra zorluklar yaşamıştır; çünkü bu ülkede bir örgüt, bir kişi yok edileceği vakit, onun önce irticayla münasebeti tesis edilir, bununla yok edilmenin önündeki bütün engeller kaldırılmış olurdu.Bütün bunlara rağmen; bu ülkenin dindarları, gazete çıkarılacaksa gazete çıkarmış, dernek kurulacaksa, dernek kurmuş; vakıf tesis edilecekse ondan geri kalmamış ve bedelini de ödemişlerdir.

Yazımızın konusu olan Mefkureci Öğretmenler Derneği kısa adı MEF-DER’de bu inanç ve kararlılıkla kurulmuştur.

1970’li yılların kaos ortamında TÖB-DER adıyla solcu öğretmenlerin ve Milliyetçi Öğretmenler Derneği diye de sağcı öğretmenlerin oluşturduğu iki dernek vardır. Bunların karşısında 1975 yılı Haziran ayında, Nevşehir İ.H.L. Müdürü Zeki Soyak’ın Genel Başkanlığında MEF-DER kuruldu. Resmiyetteki beş kurucusundan üç tanesi Nevşehir İ.H.L.’de öğretmendi. Aynı okuldan İlhan Nalçacıoğlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bekir Balaban Genel Muhasip’ti. Kamil Hezenci, Seyfi Ali Vural, Ahmet Çakır, Mustafa Türker, Recep Işık, Yaşar Başbuğ ve Halit Başbuğ kurucularından bazılarıydı. Kurucular kendi aralarında derneğin ismi üzerinde geniş istişarelerde bulunuyorlar en sonunda Niğde’deki istişare toplantısında Mefkureci Öğretmenler Derneği ismi benimseniyor. Amblem olarak da, mavi zemin üzerinde bir hisar ve hisarın arkasında doğmak üzere olan bir hilal belirlenmiştir.

Genel Başkan Zeki Soyak teşkilatçı biridir. Bulunduğu her yerde mutlaka bir dernek, bir vakıf hülasa o gün orada ne uygunsa ona göre örgütlenmenin çabasında olmuştur. Nevşehir’den önce görev yaptığı illerde birçok derneğin kuruluşuna öncülük etmiştir. Ancak bunlar yetmemektedir. Türkiye çapında örgütlenmiş bir öğretmen derneğine ihtiyaç vardır, ancak bu tür dernekler ya İstanbul’da ya da Ankara’da kurulur. Fakat bu illerde hala kurulamamıştır. Arkadaşlarına böyle bir dernek teklifinde bulunur. Onlar Nevşehir gibi küçük bir taşra şehrinde Türkiye geneli bir derneğin kurulamayacağını, bunu başaramayacaklarını söylerler. Bu itirazlara aldırış edilmez ve dernek kurulur. O günün olumsuz iletişim ve ulaşım şartlarına rağmen gece gündüz demeden, hiçbir olumsuzluğun ön kesmesine fırsat verilmeden teşkilatlanma çalışmalarına girişiliyor. Kısa zaman da birçok ilde teşkilatlar oluşturulur,

Dernek, genel merkezi Ankara’ya taşınır, Anadolu’ya ses verilir, yankı beklenir. Ve hemen Konya’dan Bekir Başarıcı, Adıyaman’dan Ahmet Doğan, Malatya’dan Varol Yücel, Ankara’dan Mehmet Yıldız, Kahramanmaraş’tan Hasan Dikici, Trabzon’dan Haydar Baş, Mardin’den Mehmet Mazı gibi isimlerin başkanlığında şube olarak yankı alınır. Sonuç 68 ilden, 68 şube.

Ve baştan beri hesaplanan engeller, sürgünler geliyor. Zeki Soyak Gaziantep’e, Bekir Balaban Adıyaman’a “görülen lüzum üzerine” tayin edilir. Ancak bu tür çalışmaların başarısı için, her gelişmenin bir imkana dönüştürülmesi teşkilatçılığın ön bilgisidir. Bu bilgiyle, sürgün yerlerine yola çıkan Zeki ve Bekir hocalar, bunu teşkilatlanma ve teşkilatları ziyaretin bir imkanına dönüştürüyorlar: Kayseri’den başladıkları gezilerini Niğde, Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Antep, Urfa, Adıyaman, Malatya, Elazığ olarak değerlendirirler. Zeki Soyak, sürgünde çalışmaların yürütülemeyeceğini görünce, öğretmenlikten istifa ediyor, derneği büyütmenin çabasına girişiyor. Birçok teşkilat gezisini o dönem Akıncılar Derneği Genel Başkanı olan Tevfik Rıza Çavuşoğlu’yla gerçekleştirirler. Yola çıkarken sigorta niyetine 8 Ayet-el Kürsi ve şehre varırken 15 salavat-ı şerif okumak itiyatlarıdır.

15 günde bir yayınlanan MEF-DER’in yayın organı MEFKURE DERGİSİ 1976’dan derneğin kapatılacağı 1980 Darbesine kadar düzenli olarak çıkarılır.

Dernek eğitim çalışanlarının sorunlarını dile getirmenin yanı sıra eğitimde milli ve manevi değerlerin zıddına gelişmelerin karşısında olur.

1978’de Adıyaman’da Nemrut Festivali düzenlenmesine MEF-DER, Akıncı Memurlar Derneği ve Akıncılar olarak gösterilen şiddetli tepkiyle, Festival iptalini sağladıkları gibi bu tür çeşitli faaliyetlerde bulunurlar.

Kız imam hatip liselerinin açılması isteğini, MEF-DER dile getiriyor; Meclis’e, yetkililere mektuplar yazılıyor, basın açıklamaları yapılıyor.

Din eğitiminin ve İmam-hatip Lisesi mezunlarının Üniversiteye girişlerine imkan tanınması isteği, bütün platformlarda dile getiriliyor.

O günün güncel olayları karşısında; yüzlerce basın açıklaması yapılıyor, Meclis’e, partilere mektuplar gönderiliyor, ziyaretler gerçekleştiriliyor.

Konferanslar, seminerler tertip ediliyor. Abdullah Kars’ın Hasan Nail Canat’ın oyunları şubelerin organizasyonuyla, Anadolu’ya taşınıyor.

Bu çalışmalar karşısında baskılar, tazyikler sağanak gibi gelmekte, aleyhte yayınlar yapılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralanan İstanbul Şube Binası, zamanın Milliyet yazarı Emin Çölaşan tarafından kıyak olarak değerlendiriliyor, iptali isteniyor. 1979’da ardı ardına Sıkıyönetim Komutanlıkları süresiz olarak bölgelerindeki dernek şubelerini kapatmaktadır. 1980 Darbesiyle birlikte bütün sivil yapılar gibi MEF-DER’de kapatılıyor.

Aslında bu tür çabaların olumlu sonuçları kapatılmalarından sonra da ortaya çıkmaya devam ediyor. 1980 yılında kapatılan MEF-DER mensupları daha sonraki dönemde ÖĞRETMENLER VAKFI’nın gövdesini oluşturuyor. Öğretmenler Vakfı, EĞİTİM-BİR-SEN’in teşkilatlanmasının zemini oluyor.

Burada yakınacağımız nokta, kapatılmasından ziyade, bu çapta bir örgütle ilgili yazılmış müstakil tek sayfalık bir yazı bile yoktur. Aynı dönemde kurulmuş, aynı faaliyetleri yürütmüş TÖB-DER’le ilgili onlarca kitaba, yüzlerce makaleye rastlamak mümkünken MEF-DER’in yayın organı MEFKURE DERGİSİ’ni bile bulmak mümkün değildir.

Zeki Soyak kimdir?

1938 Yılında Kayseri’ye 20 km. Uzaklıktaki Süksün kasabasında dünyaya geldi. İlkokulu kasabasında okudu. O yaz rahmetli dedem bir iş için Kayseri’ye gider ve orada yeni bir okul açıldığını, adının İmam Hatip Lisesi olduğunu orada din eğitimi verildiğini öğrenir. Köye döndüğünde rahmetli babama okuldan bahseder ve kendini oraya yollamak istediğini söyler. Bu arada ilkokul öğretmeni babama hangi okula devam edeceğini sorar. Babam da dedemin fikrini öğretmene söyleyince, adamcağız küplere biner ve “sen o okula gidip ne yapacaksın? Ölü yıkayıcısı mı olacaksın, cerci mi olacaksın?” diye çıkışır. Henüz beşinci sınıfı bitiren babam işin farkında olmayarak dedeme gider ve imam hatip lisesine gitmek istemediğini söyler. Bunun üzerine rahmetli dedem kesin tavrını koyar ve İmam hatip lisesinden başka bir okula göndermeyeceğini söyler. Okumayı çok arzu eden babam istemeyerek de olsa İmam hatip lisesine kayıt olmaya razı olur o günün şartları gereği tek odalı bir evde tek başına bin bir meşakkate göğüs gererek tahsil hayatını tamamlamaya muvaffak olur. Ulaşımın zor olduğu, karın yolları kapadığı kış günlerinde durumunu da kimseye açamadığı için harçlık sıkıntısı çektiğini, çocuk ve torunlarına anlatarak onları eğitim ve öğretime teşvik eder. İçinde bulundukları nimetin kıymetini telkin ederdi. 1956-1957 öğretim yılında İmam Hatip Lisesi 1. devresini 1958-1959 öğretim yılında da İmam Hatip lisesi 2. devre diplomasını alıp Kayseri İmam Hatip lisesi 2. dönem mezunu olarak orta öğretimini tamamlar. Mezuniyetinden sonra Yeşilhisarın Kesteliç (Gülbayır) köyünde vekil ilkokul öğretmenliği ve Kayseri merkezde imamlık yapar.

1960 yılında Polatlı topçu yedek subay okulunda başladığı askerliğini 1961’de Bitlis’te tamamlar. Kayseri’ye dönüşünde Çifteönü mahallesindeki Ali Hoca mescidinde imamlığa başlar aynı zamanda da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde tahsiline devam eder. Bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra yüksek tahsilinin son iki yılında Fatih şehremini mahallesindeki Katip Muslihiddin camisindeki görevine nakleder. Tahsilini tamamlayana kadar bu görevine devam etti.

O dönemde ben de ilkokula başladığım için sabah okula gitmek için birlikte evden çıkardık. Benim okulum yakındı fakat babam Yüksek İslam Enstitüsüne ulaşmak için, bir otobüsle Eminönü’ne oradan vapurla Üsküdar’a oradan tekrar otobüsle okulu ulaşırdı. Bu kadar yoğun tempo içerisinde başta Sadrettin Yüksel hoca olmak üzere son devrin Osmanlı medreselerinde tahsil yapmış birçok değerli hocadan İslamî ilimler üzerine dersler aldı 1967 yılında yüksek tahsilini tamamlayınca, cemaatin ısrarla İstanbul’da kalma taleplerine rağmen, rahmetli dedemin arzusu doğrultusunda kendi isteğiyle Kayseri İmam Hatip lisesine öğretmen olarak tayin edildi. 1971 yılına kadar Kayseri’de İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Bir arada Kayseri Yüksek İslam Enstitüsünde İslam Tarihi dersi okuttu. 1971 yılı başında Urfa İmam Hatip lisesine müdür olarak tayin edildi. Tayin edilişinin de enteresan bir hikâyesi var.

O dönemde din öğretimi genel müdürü olan Mustafa Çinkılıç Bey Kayseri İmam Hatip Lisesinden hocası olur. Babamı telefonla arayarak Zeki seni Bursa İmam Hatip Lisesi müdürlüğüne göndermek istiyorum der. Babam memleketten pek ayrılmayı düşünmediğini söylerse de hocası haydi hayırlı olsun der. Bir müddet sonra atama kararnamesi Urfa İmam Hatip Lisesi müdürü olarak gelir. Telefon görüşmesinde bir yanlış anlaşılma olduğu ortaya çıkar. Böylece Urfa’daki görevine başlamış olur. Urfa kendisi için yeni bir çevre olmasına rağmen, öğrenci, veli, esnaf ve memuruyla çok kısa bir süre içerisinde kaynaştı ve bir ömür boyu sürecek dostlukların temelleri atıldı. Bunlardan ilk aklıma gelen isimler o dönemde Urfa müftüsü olan değerli âlim, üstad Halil Günenç Hoca efendi, daha sonra belediye başkanı olan İbrahim Halil Çelik, Kitapçı Bakır ismiyle maruf değerli Ağabeyimiz ve nice isimlerini sayamadığım candan dostlar yakın çalışma arkadaşları.

Dört yıl sonra ayrılık vakti gelir. Kamyona ev eşyası yüklenip hareket edildiğinde o can dostların gözü yaşlı halleri gözümün önünde. Urfa’dan ayrılış 1974 Eylülünde kendi isteğiyle Nevşehir İmam Hatip Lisesi müdürlüğüne atamasının yapılması ile gerçekleşti. 1978 yılına kadar bu görevde kaldı. İlginç bir tevafuktur ki İstanbul’daki yüksek tahsili ile başlayıp Kayseri, Urfa ve Nevşehir’le devam eden bu görev süreleri hep dörder yıl olmuştur. 1978 yılında Nevşehir imam Hatip Lisesi Müdürlüğünden, o dönemde anarşik olaylar ve ideolojik saplantıların icraatlara hâkim olmasından dolayı uğradığı haksız muamele, baskı ve sürgünler sebebi ile kendi arzusu hilafına istifa etti. Başta mesai arkadaşları Mustafa Türker, İlhami Nalçacıoğlu, Bekir Balaban, esnaftan Mehmet Çetin, Mehmet Satılmış, Nuri Özdemir, Mustafa Çakır, Halit Güven, Mehmet Kemikkıran, Kemal, Mustafa ve Hüseyin Akkoç kardeşler ve nice ismini sayamadığımız Ağabeyler sahip çıktılar, ticari tekliflerde bulundular. Allah (c.c.) hepsinden razı olsun. Fakat o nafakasını birkaç iş yerinin defterini tutarak temin etme yolunu tercih etmiştir. Bu resmi görevleri yanında gönüllü teşekküllerde olan çalışmalarına da hiç ara vermeden devam etmiştir. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Talebe Cemiyeti ile başlayan teşkilat çalışmaları Kayseri İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği, Yeşilay Derneği, Nevşehir İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği devam etmiş ve nihayet Nevşehir’de onüç öğretmen arkadaşı ile beraber 1975 yılında Mefkûreci Öğretmenler Derneğinin kurulmasıyla kemale ermiştir. 12 Eylül darbesi sonunda 1980 yılında bütün derneklerin kapatılmasıyla Mefkûreci Öğretmenler Derneği kapatıldı. Bu süre içerisinde tüm Türkiye’de il ve ilçelerde kısa denilecek bir sürede yetmişe yakın şubesi açıldı derneğin açılışında kapanışına kadar genel başkanlığını yaptı.

Sonraki yıllarda yine Nevşehir’de 1992 senesinde, önce onbeş günlük sonra da aylık olarak İlkadım dergisinin, 1993 yılında bir bölge radyosu olarak Art fm’in, 1995 yılında da Enderun Eğitim Vakfının kuruluşlarına, hizmete sokulmalarına öncülük etti. Bu hizmetler halen kesintisiz olarak devam etmektedir.

Asıl ilgi alanı eğitim ve öğretim olan her kademede talebe ve gençlerle meşgul olan Zeki Soyak Hoca Efendinin kitap çalışmaları da bulunmaktadır. Ayrıca İlkadım dergisinde başyazı, orta sayfasında ölçüler dengeler ser levhası altında yazılar yazmakta Cuma günleri de Art fm de sohbetler yapmakta idi.

Zeki Soyak Hoca Efendi’nin yayınlanmış eserleri

1- Kırk Hadis- Orta boy-176 sayfa

2- Ummandan Katreler- Orta boy-240 sayfa

3- Mefkure-Orta boy-256 sayfa

4- Ölçüler-Dengeler- Orta boy-176 sayfa

5- İslam Ahkâmı- Büyük boy- 720 sayfa

6- Kıssalar-Hisseler-Büyük boy 2 cilt- 1032 sayfa

7- Fazilet Toplumu-Büyük boy- 500 sayfa