ASTP Başkanı Kır'dan Mavi Marmara mesajı

ASTP Başkanı Mustafa Kır, Mavi Marmara Gemisi saldırısının 13'üncü yıldönümü vesilesiyle bir mesaj yayınladı. 

Kır, mesajında şunları söyledi: Mavi Marmara olayının 13. Sene-i devriyesinde Mavi Marmara şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum. Katil İsrail’i lanetliyorum.

Mavi Marmara olayı; Farklı ülkelerden farklı inanç ve dünya görüşlerine sahip olan İslami ve insani duyarlılıkları yüksek aktivistlerin, işgalci İsrail’in Filistin halkına uyguladığı zulüm ve dayatmalar karşısında “Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük" sloganıyla yola çıkarak son yüz yıla damgasını vurdukları evrensel bir sivil dayanışma örneğidir.  Mavi Marmara aynı zamanda bağımsız Filistin’in ve özgür Kudüs’ün nasıl inşa edileceğinin yolunu gösteren bir işaret fişeğidir.

Bilindiği üzere; 25 Ocak 2006 günü Filistin’de yapılan genel seçimin Hamasın lehine sonuçlanmasının ardından, İsrail yönetimi seçim sonuçlarını tanımadığını ilan etmiş, ABD Başkanı George Bush’ta Hamasın şiddeti reddetmemesi ve İsrail saldırılarından vazgeçmemesi durumunda Filistin yönetimine sağladığı mali desteğin kesileceğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.

Seçimlerin hemen ardından Siyonist yönetim, Gazze’ye sosyal, siyasal ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamış, 2007 yılından itibaren de işgalci ordu tarafından Gazze şeridi havadan karadan ve denizden kuşatılarak Gazze’ye insani, ticari, mal giriş ve çıkışları  tamamen yasaklanmıştır.

Diğer taraftan Aralık 2008 ve Ocak 2009 tarihleri arasında 22 gün boyunca İsrail tarafından uygulanan “Dökme Kurşun Operasyonu” ile 2 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze’nin tarım arazileri, okulları, yolları, köprüleri, mabetleri, hastaneleri, iş yerleri ve meskenleri yerle bir edilerek halkın tüm yaşam kaynakları kurutulmuştur.

Bundan dolayıdır ki, (İHH) İnsani Yardım vakfı ve Özgür Gazze Hareketinin organize ettiği 6 gemiden oluşan içerisinde yiyecek, giyecek ve tıbbi malzemelerin bulunduğu 600 bin tonluk Mavi Marmara yardım filosu İsrail tarafından abluka altına alınan ve insani yardımların girişine müsaade edilmeyen Gazze’ye ulaştırılmak üzere;   başta Türkiye olmak üzere Almanya, İsveç, Kuveyt, Yunanistan, Birleşik Krallık, Ürdün, Cezayir, İrlanda, İsveç, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır, Cezayir, İsrail gibi 37 farklı ülkeden 800’e yakın kişinin katıldığı içlerinde 15’ten fazla Milletvekilinin, Nobel Barış Ödüllü aktivistlerin, sanatçıların ve 60’dan fazla uluslararası basın mensubunun da bulunduğu büyük bir coşku, heyecan ve dualarla yola çıkmış, 30 Mayıs 2010 günü Kıbrıs'ın 30 mil güneyinde uluslararası sularda farklı ülkelerden yola çıkan 5 gemiyle buluştuktan sonra Gazze’ye doğru yol almaya başlamıştır.

31 Mayıs 2010 günü gecesi sabaha karşı İsrail’den 70-80 mil (130-150 kilometre) açıkta uluslararası sularda hukuka uygun bir şekilde ve uluslararası hukukun koruması altında seyretmekte olan yardım gemileri İsrail Güvenlik güçleri tarafından telsiz üzerinden gönderilen tehdit mesajları ile taciz edilmiş ve rotalarını İsrail’in Aşdod limanına çevirmeleri istenmiştir.

Bu talep reddedilince 6 gemiden oluşan Filonun etrafı Siyonist İsrail ordusuna ait 4 savaş firkateyni, 3 helikopter, 2 denizaltı ve 30 zodiac bot ile sarılmıştır. İsrailli saldırganlar tarafından ilk etapta gemiden dünya medyasına yayın yapan uydu frekansı ve uydu telefonlarının iletişimleri kesilmiştir.

Yapılan insanlık dışı saldırıda Üç İsrail askerinin de etkisiz hale getirilmesine rağmen İsrail komandolarının saldırıları neticesinde 8’i Türk, biri Türk ve Amerikan vatandaşı olmak üzere 9 silahsız aktivist şehit edilmiş ve 56 aktivistte ağır şekilde yaralanmıştır. Daha sonra altı gemiden beşi, olaysız olarak İsrail tarafından ele geçirilmiştir. Saldırıda ağır yaralanan Süleyman Uğur Söylemez ’in de saldırıdan 4 yıl sonra 23 Mayıs 2014'te tedavi gördüğü hastanede, şehit olması ile birlikte şehit sayısı 10’a yükselmiştir.

Yaralanan Mavi Marmara aktivistlerinden yaralı olanlarına bile İsrail komandoları tarafından kelepçe takılmış, yaralıların tedavileri engellenerek hücrelerde tutulmuş, şahsi eşyalarına el konulmuş, kendilerine işkence ve insanlık dışı muamelede bulunulmuştur.

Mavi Marmara gemisindeki tüm aktivistler zorla Siyonist komandolar tarafından hem uluslararası sulardan kendi rızaları dışında İsrail’e getirilmiş hem de izinsiz İsrail’e girmekten dolayı tutuklanarak Beer-Sheva Hapishanesi’ne konulmuştur.  Aktivistlerin birbirleri ile haberleşmelerine ve dışarıya telefon açmalarına dahi izin verilmemiştir. Aktivistler, yoğun diplomatik temaslar neticesinde ancak 2 gün sonra serbest bırakılmışlardır.

Türkiye, bu olay üzerine İsrail ile ilişkilerini sona erdirmiş, ilişkilerin tekrar normalleşebilmesi için; yaşanan olay üzerine İsrail’in özür dilemesi, saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemesi, İsrail’in Gazze ablukasını kaldırması şartlarını ileri sürmüştür.

İsrail bu olaydan ancak 3 yıl sonra Türkiye'den resmi özür dilemiş, BM bünyesinde kurulan PALMER komisyonu tarafından Gazze kuşatmasının legal sayıldığı gerekçesiyle kuşatmayı kaldırmamıştır.  Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine olayın üzerinden yaklaşık altı buçuk yıl geçtikten sonra hibe mahiyetinde 20 Milyon Dolar ödemek suretiyle işlediği cinayetten ve savaş suçundan uluslararası mahkemelerde hesap vermeden kurtulmuştur.

Buna rağmen Mavi Marmara Gazze Özgürlük Filosu bileşenleri ulusal hukuk ve uluslararası hukuk nezdinde avukatları vasıtasıyla Mavi Marmara bayrak devleti olan Komor Devleti adına İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Başbakan Netenyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Mavi Marmara Saldırısı Komuta Merkez Kumandanı Tal Russo ve emir veren, uygulayan tüm siyasi, sivil ve askeri sorumlular hakkında Gazze Özgürlük Filosu’na yapılan saldırı ile ilgili  savaş suçu, insanlığa karşı suçlar işledikleri gerekçesiyle 14 Mayıs 2013 tarihinde (UCM) Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmuştur.

(UCM) Uluslararası Ceza Mahkemesi İsrail’in savaş suçu işlediğini kabul etmiş ancak İsrail tüm yargı mekanizmalarına Mavi Marmara ile ilgili Türkiye- İsrail anlaşmasını sunarak İsraillilerin yargılanamayacağını beyan etmiştir.  Netice de Mavi Marmara mağdurları hukuk dışı bu anlaşma ile bir kez daha mağdur edilmiştir.   Türkiye ile İsrail arasında yapılan bu anlaşma hukuka aykırı bir anlaşmadır.  Hiçbir mağdur Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne İsrail ile anlaşmak üzere böyle bir yetki ya da sorumluluk yüklememiştir.  Sivil toplum kuruluşları ve şehit aileleri böyle bir anlaşmanın hukuki yaptırımını tanımamış ve tanımayacaktır.

Çünkü İsrail Hükümeti ile Türk Hükümeti şehit ve gazi ailelerinin rızaları dışında yapılan anlaşması neticesinde şehit ailelerinin ve gazilerin İsrail’den hukuki hesap sormalarının önü kesilmiştir.

İsrail her zaman eli kanlı bir katil olduğunun, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Mahkemeler nezdinde koruma altına alındığının bilindiği ve İsrail Gazze ablukasından vazgeçmediğini kesin bir dille ifade ettiği halde İsrail’in cezalandırılmasını önlemek için neden böyle bir anlaşma yapıldığının esbabı mucibesini anlamak mümkün değildir.

Başlangıçta Mavi Marmara hareketi yönetimler tarafından tasvip edildiği halde sonunda İsrail ile ilişkileri bozmama görüşü ağır basmış, Mavi Marmara şehit aileleri ve gazileri kendi hallerine terkedilmiştir.  Ne olursa olsun Mavi Marmara’nın onurlu mensuplarını asla unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız.

Mavi Marmara ve Gazze Özgürlük hareketi bağımsız Filistin’in ve özgür Kudüs’ün nasıl inşa edileceğini gösteren bir işaret fişeği olarak ebediyen hafızalardan silinmeyecektir.

Mavi Marmara olayının 13. Sene-i devriyesinde Mavi Marmara şehitlerimize yeniden Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum. Katil İsrail’i lanetliyorum.